9 Haziran 2013 Pazar




"....the spinning top made a sound 
like a train across the valley
fading, oh so quiet
 but constant 'til it passed
over the bridge
 into the distances
written on your ticket 
to remind you where to stop
and when to get off."


                          
                                    

17 Mayıs 2013 Cuma

18.29 Kars


Erzurum'dan yola çıktıktan bir 45 dakika sonra trenimiz bozuldu. Erzurum'dan çıktığımızdan itibaren her yer daha önce olmadığı kadar bembeyaz olmaya başladı. Yol boyunca her yer parlak ve genelde bomboş. Elektrik direkleri var bazı yerlerde.





Sarıkamış'ta çoğu asker indi trenden.Dokuz buçuğa doğru geldik Kars'a. Hava baya soğuktu. Yerler Erzurum'da olduğu gibi buz tutmuştu. Öğretmen Evi'ne kadar yürüdük.Gar şehrin dışında değil ama Öğretmen Evi'ne gitmek bi 15-20 dakika kadar sürdü yürüyerek. Yarın erken kalkacağımız için erken yattık.




Kars Öğretmen Evi'nin geceliği 40 lira.Havlu ve geri kalan şeyleri veriyorlar ama saç kurutma makinesi yok.Sabah kahvaltımızı yapıp çıkıyoruz. Hava soğuktu ama kar yağmadı hiç.  40 sene Rus işgalinde kalması  Karsı Türkiye'nin ilk planlı şehri yapmış.Şehir grid sistem üzerine kurulu.Her yerde taş evleri var Kars'ın. Büyük ve bakımlı olanları çoğunlukla devlet binası. Ama taş bakkal da görmek mümkün depo da. Yeni yapı çok az şehir merkezinde. Özellikle kışınsa, hangi zamanda olduğunuzu kestiremeyecek kadar garip ve güzel Kars'ın sokakları.







 Sokaklarda yine yürürken kaleye doğru tarafta Kümbet Cami'ye denk geldik.Kiliseden çevrilmiş, minareleri yok.








 Ordan Kaleye tırmandık. Şehir ileriye doğru düzlüğe uzanıyo kaleden. Evlerin nasıl sıralandığını daha iyi görüyorsunuz bu kadar yukardan.















 Çok dik bir yokuş var kaleye çıkan. Buz olduğu için biz zor çıktık baya. Kalenin arkasından iki yamacın arasında kalan kırmızı çatılı binalar gördük. Sorduğumuzda Kafkas Üniversitesi olduğunu öğrendik.





 Oraya doğru giderken taş köprüyü ve hamamı gördük.







 Üniversite eskiden askeri karargahmış. Şimdi güzel sanatlar fakültesi filan var. Kenarından dere geçiyor. Baya güzel.










Şehir merkezine bir araba bıraktı bizi üniversiteden.Ordan Ani Harabeleri'ne taksi tuttuk gitmek için. Başka ulaşım yok Ani'ye gitmek için. (toplu taşıma,minibüs gibi) Yazın minibüsler kalkıyormuş gerçi ama kışın yoktu. 80 liraya, Ani'ye gidip 2 saat zaman geçirip geri dönmek için anlaştık. Ani yolu çok güzel, 2 gidiş-2 geliş otoban gibi. Yollar tertemizdi hiç kar yoktu. Kars'tan dümdüz bir yolla varıyorsunuz Ani'ye.





Ani'ye vardığımızda şaşırdılar biraz gezmek istememize. Buraya da yine müzekartla girdik. İçeride bizden başka kimse yoktu. Yerlerde taşlar var gibi ama kar yüzünden zeminde ne olduğunu hiç bilmeden yürüdük. İzlenecek ana yol bile belli olmuyordu. Sadece tüm o bembeyaz zeminden yükselen harabeleri ve onların arkasından kaybolan zemini görüyorsunuz. Bu kaybolan zemin Ermenistan ile Türkiye arasındaki uçuruma ve onun dibinden akan nehre dönüşüyor.


















İki saat Ani'yi gezmek için çok çok az. İyice sindire sindire gezmek için bir 4 saat orda vakit geçirmek lazım.Ani'nin vakti zamanının en muhteşem şehirlerinden olması muhtemel.






























Ani'den taksiye dönerken şoförümüz ve jandarmalar karşıladı bizi. İki kızın Ermenistan sınırında naptıklarını merak etmişler. Bu havada bu kadar saat arazide ne yaptığımızı sordular. Müze Kart ile girilen bir yer için bu gereksiz sorgulama bizi gerdi biraz. Kars'a kadar birlikte döndük. Akşam yemek yemek için Kars Evleri adlı yere gittik. İvelek çorbası,hınkal ve kaz söyledik. Bir kaz (40 lira tanesi) ve bir hınkal ikimize çok bile geldi ve gerçekten lezzetliydi yediğimiz her şey.







Şehri akşam tekrar gezdikten sonra Öğretmen Evi'ne geri döndük. Sabah erken kalkıp tekrar Kümbet Cami tarafına doğru gittik. Uçağımıza yakın dönüp şurdan Kars kaşarı (kilosu 15 lira)ve bal (bir kaç çeşidi var bizim aldığımız petek balın kilosu 30 lira civarıydı) aldık.İkisi de baya lezzetliydi.Dönerken havaalanına gitmek için şurdan servise bindik (kişi başı 5-7 lira civarıydı yanılmıyorsam). İstanbul'a yolculuk 2 saat 15 dakika kadar sürdü.

18 Mart 2013 Pazartesi

15.10 Erzurum


Trenin bir saat rötarlı gelmesi ve bir saat de bizim yolda gecikmemizle Erzurum'a 17.00 gibi vardık.Hava soğuk ama güneşliydi. Erzincan'dan alışık olmadığımız bir durum vardı ki o da Erzurum'da yerlerin buz tutması ve çatıdan sarkıtların sarkması. İkisi de tehlike oluşturduğu için her yerde uyarı yazıları asılıydı. Çoğu insan kaldırım yerine yoldan yürümeyi tercih ediyor,biz de öyle yaptık. Zaten sanıyoruz ki şoförler alışık bu duruma.







Erzincan'ın aksine Erzurum yamaca kurulmuş.Tren garı şehir merkezine göre aşağıda (düzlükte)kalıyor. Ancak tren garından her yere yürüyerek ulaşabilirsiniz.(yokuş çıkaraktan diyelim de)









Erzurum Öğretmen Evi tren garına yürüme mesafesinde ancak yokuş çıkmak zorunda kaldık.Geceliği 45 lira öğretmenevinin ve odaları baya güzel.Saç kurutma makinesi,havlular,nevresim takımı, çarşaf, yorgan, battaniye her şey mevcut.Tüm gezi boyunca kaldığımız en lüks öğretmeneviydi Erzurum Öğretmen Evi. Geziye çıkmadan önce nereleri gezmemiz gerektiğini araştırmıştık ama tüm gezi boyunca hiç bir yeri aramadan dolaştık.Zaten çoğu karşınıza çıkıyor. Özellikle Erzurum'da her şey (tüm medreseler, hanlar, camiler, kale) şehir merkezinde.Öğretmen evinden çıkıp yürümeye başladık. Erzurum'un ana caddesi Cumhuriyet Caddesi üzerinde yerleşmiş her şey. İlk önce Yakutiye Medresesi'ni görüyoruz.







İlerledikçe camiler karşınıza çıkmaya devam ediyor.Bu arada her yerde olduğu gibi Erzurum'da da her müze, medrese, kale gibi yerlere müze kartla girdik.Tüm gezi boyunca giriş için hiç para harcamadık. Cumhuriyet Caddesi'nin sonuna doğru Çifte Minareli Medrese'yi bulduk ama maalesef tadilattaydı.





Çifte Minareli Medrese'nin arasından girince 3 Kümbetlere çıktık. O bölge anladığımız kadarıyla kentsel dönüşüm bölgesiydi.












Geri dönerken Çifte Minareli Medrese'nin karşı sokağından kaleye gidildiğini öğrendik.Ancak geç indiğimiz için Erzurum'a hava kararmaya başladı ve kale de kapanmıştı. Yine de kaleye doğru çıktık. Bütün şehri yamaca doğru yayılmış halde görebiliyorsunuz.






Yarın tekrar gelmek üzere ayrıldık. Karnımız da acıkmaya başlamıştı. Kaleden doğru sokakların arasından aşağıya doğru yürümeye başladık. Gel Gör Cağ Kebab'a doğru giderken oltu taşlarının satıldığı han olan Rüstem Paşa Kervansarayı'na girdik. Oltu taşı küpeler 20 liradan,tesbihler 30 liradan başlıyor. Ordan doğru Gel Gör Cağ Kebabı bulduk. Cağ kebabı açılık olarak 2 şiş halinde getiriyorlar (15 tl) Ardından isterseniz ilave şiş getiriyorlar. Cağ kebabın yanında mezeler de geliyor. Ardından bize çay ve kadayıf dolması da ikramlarıydı ve cağ kebapları inanılmaz lezzetliydi.




Ordan çıkıp Erzurum çayı içmek için yer aradık. Tekrar yukarı doğru çıkıp Çifte Minareli Medrese'nin ordaki Çifte Kafe'ye oturduk.Klasik bir Erzurum Evi'ni turistik kafeye çevirmişler içindeki tüm dekorasyonuyla birlikte.İçeride soba da vardı. Çayları çok güzeldi fakat 3.5 liraydı.Ordan çıkıp sokaklarda yürümeye başladık şans eseri "Erzurum Evleri'nin" önüne çıktık.


erzurum evleri





Öğretmen Evi'ne dönüş yolunda kestane satan bir amcayla konuştuk kestane alırken.Karadenizliymiş aslen.16 yaşındayken sevdiği kız Erzurum'a taşınınca o da Erzurum'a gelmiş,o zamandır burdaymış.Çocuklarından yakındı biraz.Kestaneye ikram da yaptı.



Sabah dün gezemediğimiz yerleri gezebilmek için erken kalktık.Bavulları öğretmen evine bırakıp tekrar dolaşmaya çıktık.Öncelikle dün göremediğimiz için kaleye gittik.İçeride Tepsili Minare ve mescidi de vardı. Kaleden ve Tepsili Minare'den Erzurum baya güzel.




                                   











Kaleden sonra kadayıf dolması mı cağ kebap mı yapsak diye düşünürken 8süremiz de kısıtlı) kadayıf dolmasında karar kıldık.Kadayıf dolmasını Muammer Usta'da yedikten sonra yine sokaklarda yürümeye başladık ve bu sefer de karşımıza Atatürk'ün Evi çıktı.



Ordan tekrar dolaşarak yukarı çıkıp sokakları gezmeye başladık.Çifte Minareli Medrese'nin hemen yanında yöresel işli kilim ve halıları satan veya onlardan çanta yapam bir dükkana girdik.İçeride soba vardı,ıhlamur ikram etti abi bize.30 tl ye eski bi halıdan kesilmiş çanta aldım.Yürümeye devam ettik o civarlarda.






Karnımız acıktığından (aslında karnımız aç filan değildi, kahvaltıyı gayet güzel yapmıştık,üstüne bir de kadayıf dolması yedik ama psikolojik olarak aç olmasını istediğimiz için sanki gerçekten acıkmışız gibi oldu. Oralarda gerçekten insan sürekli aç olup yemek yemek istiyor.) yöresel bir şeyler yemek istedik."Erzurum Evleri'ne gidip" (bu bahsettiğimiz "Erzurum Evleri" 11 tane eski Erzurum evinin birleştirilmesi ve içinin yöresel eşyalarla dekore edilmesiyle oluşturulan tursitik bir mekan.1 tl verip için müze gibi de gezebiliyorsunuz ayakkabılarınızı çıkarıp, içi restaurant olarak da kullanılıyor isterseniz yöresel yemekler yiyebilirsiniz-o zaman giriş ücreti ödemiyorsunuz.-) bilmem ne çorbası ve baya lezzetli ekşili yaprak sarma yedik.










Artık gitme vaktimiz geldiğinden, eşyalarımız alıp tren garına doğru yollandık.Asker dağıtımı vardı acemilikten,aynı doğu ekspresini beklemeye başladık tüm birlikle birlikte.